Dünya Satılık Değildir
José Bové, Fransa’nın güneyinde sahip olduğu küçük bir çiftlikte peynir üreticisi olarak tanınan bir aktivist. Çoğumuz onu 1999 yılında, McDonald’s’a yönelik bir protesto sırasında restoranın bir bölümünü traktörü ile yıkmasından tanıyoruz ve kendisi de bu sayede dünya çapında üne kavuşmuştu o zamanlar. François Dufour ise Fransız çiftçi sendikası Confédération Paysanne’ın önemli isimlerinden biri. İkili, bu kitapla neoliberal politikaların yerel üreticiler ve tüketiciler üzerindeki olumsuz etkilerini geniş kitlelere aktarmayı amaçlamışlar.
Kitap, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi kurumların politikalarının tarım sektörü üzerindeki etkilerini ele alıyor genel olarak. Yazarlar, küresel sermayenin tarımda yarattığı tekelleşme, gıda güvenliği ve biyoteknoloji gibi konularda güçlü eleştiriler getiriyor.
Dünya Satılık Değildir, küreselleşmenin tarım üzerindeki etkilerini derinlemesine inceliyor. Yazarlar, neoliberal ekonomi politikalarının, tarım sektöründe yerel üreticileri nasıl dezavantajlı hale getirdiğini açıklayarak başlıyorlar. Endüstriyel tarımın yaygınlaşmasının, küçük ölçekli çiftçilerin piyasadan dışlanmasına yol açtığını ve tarımsal üretimde tekelleşmeyi hızlandırmış olduğunu anlatıyorlar.Kitap, GDO’ların tarım sektöründeki yaygınlaşmasını sert bir şekilde eleştirmekten de geri durmuyor. Yazarlar, biyoteknoloji şirketlerinin tarımda yarattığı tekelleşmeyi ve bunun çevresel ve ekonomik sonuçlarını tartışıyor kitap boyunca. Ayrıca, GDO’ların doğanın dengesine zarar verebileceğine ve çiftçilerin bağımsızlığını tehdit edebileceğine dikkat çekiyorlar.
Dünya Ticaret Örgütü, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların, küresel ticarette büyük çiftlikler ve çokuluslu şirketler lehine hareket ettiğini savunan Bové ve Dufour, bu politikaların yerel üreticilere zarar verdiğini belirtiyor. Bu politikaların, yoksul ülkelerin tarım sektörünü nasıl baltaladığını ve bu ülkelerde gıda bağımsızlığını tehlikeye attığını gözler önüne sermekten de kaçınmıyorlar.
Kitapta, endüstriyel tarımın çevresel etkileri de ele alınıyor. Yazarlar, sürdürülebilir tarım yöntemlerinin hem doğayı koruma hem de yerel ekonomileri güçlendirme açısından kritik öneme sahip olduğunu savunuyorlar.
Kitap, akademik bir metin gibi algılansa da aslında sade bir dille yazılmış. Bu sayede geniş bir okuyucu kitlesine hitap ediyor. Küresel sorunları yerel düzeyde nasıl algılayabileceğimize dair güçlü bir perspektif sunarken, Bové ve Dufour’un tarımdan gelen pratik deneyimleri, kitapta anlatılanların gerçekçiliğini artırıyor. Yalnızca bir eleştiri değil, aynı zamanda bir eylem çağrısı olarak da düşünülmesi gereken bir çalışma. Küreselleşme karşıtı hareketlere rehberlik eden fikirler içeriyor.Sırf bu yüzden bile Dünya Satılık Değildir, küreselleşme karşıtı hareketlerin sembolleşmiş eserlerinden biri olarak görülebilir. Küçük ölçekli tarımı idealize edilmesi ve modern teknolojinin sunduğu fırsatları yeterince dikkate almaması kitabın ilgi çeken yönleri. İnsanlık olarak her şeyi teknolojiye yaptırıp sonra da yüzümüze attığı tokatlardan arta kalanları bir bir anlatıyor diyebilirim kitap için.
Bir yandan da neoliberal politikaların tarım sektöründeki olumsuz etkilerini anlamak için temel bir kaynak olarak değerlendirilebilecek kadar etkili olduğunu da söyleyeyim. Özellikle gıda egemenliği ve sürdürülebilir tarım gibi kavramlar, yazıldığı zamandan yaklaşık 25 yıl sonrasına denk gelen günümüz tartışmalarında bile hâlâ önemini koruyor.
YORUMLAR