Yanardağ
Lowry'nin romanı, özellikle Firmin'in içsel dünyasında geçen, zaman zaman distopik bir algı yaratıyor. Romanda zamanla oynama, anıların ve gerçekliğin birbirine karışması, metnin stilistik özelliklerinden. Zamanla oynama derken, bilim kurgu içerisindeki zaman manipülasyonundan bahsetmiyoruz elbette. Git gellerden oluşan, karmakarışık ama anıların içinde çıkıp gelen bir şey bu. Yanardağ, tıpkı James Joyce’un Ulysses gibi, okurunu derin psikolojik keşiflere sürüklüyor, ancak Lowry’nin odaklandığı ana tema, insanın içsel cehennemiyle yüzleşmesidir diye düşünebiliriz.
Romanın anlatımı, Firmin’in bakış açısıyla şekilleniyor ve bu da metni yazılı bir günah çıkarmaya dönüştürüyor. Bunun yanında, Firmin’in Meksika'daki günleri, bir yandan toplumsal yapıyı, diğer yandan bireysel çöküşü gözler önüne seriyor. Firmin'in yanında, Yvonne ve Hugh gibi diğer karakterler de varlıklarını ve duygusal bağlarını sorguluyorlar. Yvonne ile Firmin arasındaki ilişkiler, ihanetler ve aşk, romanda derinlemesine işlenen bir diğer önemli tema.
Romanın finalinin beklenmedik olduğunu söylemek gerekiyor. Aslında okuduklarınız boyunca kafanızda ir şeyler şekilleniyor ama ihtimal vermiyorsunuz. Final bölümü kitabın karamsar yapısının bir yansıması. Fiziksel ve aynı zamanda varoluşsal bir problemin anlamlandırılma çabası. Lowry’nin yapıtı, insanın çözülmeyen / çözülemeyen, karanlık ruhsal dünyasını açığa çıkarıyor.
Yanardağ fazlasıyla olumsuz eleştiri alan kitaplardan biri. Eleştirinin doğru yapılmadığını, bakış açısının yanlış ve didaktik olma çabasından kaynaklı şekilde deformasyona uğramış olduğu için kitabın negatif yönde eleştirildiğini belirtmeliyim. Kitabın kendisi kadar, film uyarlamaları da eleştirilmiş bu arada. Tabii kitabın asıl değeri anlaşıldıktan sonra çekilen John Huston’ın 1984 yapımı filminde, Albert Finney, Firmin karakterine hayat verirken, yapımın romanın derinliklerini yeterince yansıtmadığı yönünde eleştiriler almıştır. İşin içinde Yanardağ var ise her türde ve her yönden eleştiri gelebiliyor anlaşılan.
YORUMLAR